Rabıta şirktir diyip kenara sıyrılmaya çalışırlar, ama asıl tehlikenin farkına varmazlar..
Besmele, hamdele, salat ve selamdan sonra..
Hâlis Mü'minler olan muteşerri' Tasavvuf ve Tarikat yolcularını şirkle itham eden ve rabıta amelini işleyen ehl-i îmânı müşrik olmakla yaftalayan asrın Hâricîleri türetildi. Râbıtanın şirk olduğuna dair, delâletleri kat'î veya zannî ne bir ayet ne de sahih yahut zayıf bir hadis getiremeden bu çirkeflikleri sergilemektedirler.
Yaptıkları sadece müşrikler hakkında başka meseleler için gelen nasları bulup rabıtayı onlarda söylenenlere kıyas etmekten ibarettir. Kıyasın ameli meselelerde hüccet olduğu, Ehl-i Sünnet'in Cumhuruna göre -ki hamdolsun bizler de onlardanız- kabul edilse bile, Zâhiriyye mezhebince reddedilmektedir. Akîdede ise kıyas -ancak zan bildirmekte olduğundan- hiçbir Ehl-i Sünnet âlime göre delil olmaz. Böyle bir kıyası akîdede bile delil alıp onunla Müminleri şirkle suçlamak gibi delilik yahut cahillik veya sapıklık ancak bu Yeni Haricilerin şanı olsa gerektir.
Bu Yeni Hariciler -Asrın Deccalı'nın da şiddetle karşı olduğu- Şerîat dairesindeki Tasavvuf ve Tarikat erbabına ve ehl-i zikre son derece düşmandırlar. Burada sizlere -inşâellah- bu rabıta meselesinin sadece bir yanını ele alacak, ona şirk, rabıta yapanlara da müşrik diyenlerin ortak vasfından söz edeceğiz..
Râbıta, onu yapanların bir kısmına göre sadece kâmil bir zatı tasavvurdan, kimilerine göre de hem tasavvur (zihinde ve akılda canlandırma) hem de istimdat ve istiğaseden (yardım istemekten) ibarettir.
Tasavvur'un -değil şirk- haram veya mekruh yahut ta hilâf-ı evla olduğunu söyleyen dünden bu güne aklı başında -cahil veya âlim, kâfir yahut Mümin- hiçbir kimse bilinmemektedir, yoktur. Haram ve şirk hükmünü vermekte çok rahat olanların belki de başlarında yer alanlardan biri olan İbnu Teymiyye bile bunun mubah ve güzel olduğunu söyler.[1]
Ayrıca bu tasavvur fıtrî bir şey olmakla bir kimseden ondan uzak durmasını istemek, ona mutlak olarak bu yükü yüklemek, teklif-i mâ lâ yutak (kula, güç yetirilemeyecek bir yükü yüklemek) alacağından Şer'an caiz bile değildir. Zîra bir şeyleri, hele sevilen kişileri hiçbir şekilde zihinde canlandırmamak kişinin gücünün sınırlarını aşan ve taşan bir iştir.
Hatta tasavvur meselesine başka bir zaviyeden bakıldığında bütün kadıyyelerin ilk yarısının tasavvurlardan, ikinci yarısının da tasdiklerden ibaret olduğu görülecektir. Bu, ilim sahiplerince bilinen bir şey olup açıktır; tasavvursuz hiçbir hüküm verilemez..
Hatta tasavvurlardan bazısı Allah'ı zikretme sebebi olmakla zikirdir; dolayısıyla da en güzel ve en büyük amellerden olduğu hadislerle sabittir.