HAZRETİ GAVSIMIZ (k.s)

HAZRETİ GAVSIMIZ (k.s)
HAZRETİ GAVSIMIZ (k.s)

Mübarek Bir Söz

Biz Sofileri
Dünya Ve Ahirette
Bırakmamaya Allah'a
Söz Vermişiz...


...[Hazreti Gavs-ı Sani (k.s.a)]

Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu Menzil'i Anlatıyor

Hatmei Hacegan - Arifler Yolu Edepleri



Hatme, cemaat ile toplu hâlde yapılan bir halka zikridir. Kur’an ve sünnette övülen ve teşvik edilen zikir çeşitlerinden birisidir.
Kur’an-ı Hakim’de sabah akşam dua, ibadet ve zikir edenlerle beraber bulunmaya şöyle teşvik edilmiştir:

“Resûlüm! Sabah akşam Rablerine, O’nun rızasını isteyerek dua (ibadet ve zikir) edenlerle birlikte bulunmaya candan sabret. Dünya hayatının süsünü isteyerek gözlerini onlardan çevirme.”22

Bu ayet indiği zaman Resûlulah (s.a.v) Efendimiz, bu kimseleri araştırmak için mescide çıktı. Mescitte zikreden bir topluluk buldu. Bunlar elbiseleri eski fakir ve garip Müslümanlardı. Onları görünce hemen yanlarına oturdu ve: “Ümmetim içinde benim kendileriyle birlikte olmamı emrettiği kimseleri yaratan Allah’a ham dolsun.” Buyurdu.23
Bu ne büyük bir tevazu ve edep örneğidir. Elbette Allah Resûlü (s.a.v) Efendimiz, kendileriyle birlikte olması emredilen kimselerden her yönüyle üstündü. Fakat, Yüce Allah bu emirle önce onların oluşturduğu zikir meclisinin faziletini gösterdi. Sonra, Efendimizin (s.a.v) yüksek tevazusunu bize gösterip kendisini örnek almamızı istedi. Ayrıca Efendimizin (s.a.v) onların içlerinde bulunup kendilerini şereflendirmesi ve onlara feyiz vermesi için bu emri verdi.

Bir rivayette, Efendimiz (s.a.v), mescitte zikredenlerin yanına gelerek: “Sizin üzerinize Allah’ın rahmetinin indiğini gördüm; ona sizinle ben de ortak olmak istiyorum.” Buyurdular ve halkaya oturdular.24
 Rasululah (s.a.v) Efendimiz, bir defasında:
“Cennet bahçelerine uğradığınızda, oralardan çokça istifade edin.” buyurdu. Ashab-ı Kiram: “Cennet bahçeleri neresidir?” diye sorduklarında, Rasul-i Ekrem (s.a.v) Efendimiz:
“Zikir halkalarıdır.” buyurdu.25
Yine Efendimiz (s.a.v), mescitte halka şeklinde toplanmış bir grup ashabının yanına uğradı. Onlara:
“Burada ne yapıyorsunuz? ” diye sordu. Halkadakiler:
“Allah’ı zikrediyoruz, bizi İslam’a ulaştırdığı ve ihsanlarda bulunduğu için O’na hamd ediyoruz.” Dediler. Efendimiz (s.a.v) onlara:
“Allah için soruyorum, siz gerçekten bunun için mi oturdunuz?” diye sordu; Sahabeler:
“Vallahi biz ancak bunun için oturduk.” dediler. Bunun üzerine Efendimiz (s.a.v):
“Yanlış anlamayın, ben sizi suçlamak için yemin etmenizi istemedim. Ben sizin asıl niyetinizi öğrenmek ve size şu müjdeyi vermek için geldim. Bana Cibril geldi ve haber verdi ki: Allah sizinle melekleri yanında övünmektedir.”26
Şu müjde de önemli:
“Herhangi bir topluluk sırf Allah rızası için toplanıp Allah’ı zikrederse, görevli bir melek semadan onlara şöyle seslenir: “Günahlarınız affedilmiş olarak kalkın, hiç şüphesiz günahlarınız iyiliğe çevrildi.”27
İşte halka şeklinde yapılan Hatme-i Hacegan da bu övülen zikir çeşitlerinden birisidir. Görüldüğü gibi halka hâlinde cemaatle zikir yapmak övülmüş fakat halkada ne okunacağı konusunda bir şey belirtilmemiştir. Bunun için, zikir sayılacak şeylerden ne okunsa zikir yapılmış ve bu müjdeye ulaşılmış olur. Hatmede okunan zikir ve dua çeşitleri de sünnet-i seniyyeden alınmıştır.

Hatmeyi bugünkü usul üzere Abdulhâlik Gücdevani Hz.leri tertip etmiştir. “Hatm-i Hâcegân” diye de anılır. Hâcegân, ulu zatlar, efendiler, büyük hocalar demektir. Hatm-i Hâcegân büyük velilerin tertip, talim ve tatbik ettiği hatim demektir.
Bu zikre hatim ve hatme denmesinin bir sebebi şudur: Bu yolun büyükleri müridleri ile bir meclis kurduklarında toplantıyı bu zikirle bitirirlerdi. Onlara has bir uygulama olarak bu zikre “Hatm-i Hâcegan” denmiştir.

Bu zikirlere hatim denmesinin bir diğer sebebi, içinde okunan Fatiha ve İhlasların hatim sevabına denk olmasındandır. Çünkü Resûlullah (s.a.v) Efendimiz, ihlas sûresini üç defa okuyan kimsenin Kur’an’ı bir kere hatmetmiş gibi sevap elde edeceğini müjdelemiştir.28 Büyük hatmede toplam bin defa İhlas sûresi okunmaktadır. Bu da üç yüz otuz üç (333) Kur’an hatim sevabına denktir. Onun için büyükler bu zikre çok önem vermişlerdir. Öyle ki çok ciddi bir hastalık ve ağır yolculuk hâlleri hariç, bütün ömürleri boyunca bu zikri hiç aksatmamışlardır.
Hatme Nakşibendî yolunun büyüklerinin tercih ve tatbik ettiği usul üzere yapılır. “Büyük Hatme” ve “Küçük Hatme” olmak üzere iki kısımdır.
KISSA: En Şerefli Meclis

Hz. Resûlullah (s.a.v) Efendimiz, toplanıp halka hâlinde zikir yapanların meclisini şöyle övmüştür:
“Bir topluluk oturur da Allahu Teala’yı zikrederlerse, muhakkak onların etrafını melekler sarar, onları ilahi rahmet kaplar, üzerlerine sekinet iner, Allahu Teala onları, huzurundaki melekleri yanında anar.30.

Bir defasında Efendimiz (s.a.v) zikir için toplanan bir halkaya uğradı ve:
“Ümmetim içinde benim kendileriyle birlikte olmamı emrettiği kimseleri yaratan Allah’a ham dolsun.”.31 buyurarak aralarına oturup onları şereflendiler.
O günkü Müslümanların ilim ve zikir meclisini saadetli vücudu ve cenneti süsleyen kalb-i şerifi ile şereflendiren Efendimiz (s.a.v), daha sonra bu emaneti koruyan, Allah için halka kuran, oturup Yüce Allah’ı zikreden, kendisinin tek mirası olan ilmi öğrenen kimseleri de yalnız bırakmaz. Allahu Teala’nın izniyle bu garib ümmetini de rûhâniyeti ile şereflendirir; sevgisi ve duası ile destekler.

Gavs-ı Bilvânisî (k.s) hatmedeki bu sır ve şeref hakkında şöyle sohbet buyurmuştur:
“İnsanlar, bir araya gelip hatme/zikir yapmanın faziletini bilselerdi, hasta ya da sakat olsalardı bile yine de sürünerek hatmeye gelirlerdi. Çünkü hatmenin manevî reisi Hz. Rasûl-i Ekrem (s.a.v) Efendimizdir. O, bu meclislere manen teşrif buyurur ve oradakilerin dileklerini Allahu Teala’ya ulaştırır. Efendimizin (s.a.v) ilahi huzura arzettiği şeyler geri çevrilir mi?”
Arifler Yulunun Edepleri – S. Muhammed Saki Haşimi

Tasavvuf Nedir? Kamil Mürşid Nedir? - Geniş Malumat

Tasavvuf Nedir? Kamil Mürşid Nedir? - Geniş Malumat

TASAVVUF NEDİR? KÂMİL MÜRŞİD KİMDİR?

Tasavvuf, İslam tarihinde ortaya çıktığı günden beri hiç gündemden düşmemiş, kıyamete kadar da düşmeyecektir. Çünkü tasavvufun konusu insandır, insan terbiyesidir. İnsan var olduğu müddetçe tasavvuf da var olacaktır.

Tasavvuf, kelime olarak Kur’an ve sünnette geçmez. Ama içerik olarak tamamen Kur’an ve sünnet esasları üzerine kurulmuştur.

Bu hâliyle tasavvuf yeni bir din değildir. O sadece dinin yeni bir üslup içinde sunulmasından ve özel bir usul içinde yaşanmasından ibarettir.

Gavs-ı Sani k.s. hazretleri "Dinde olmayan tasavvufta yoktur"buyurmuştur.
 "Sizden herhangi bir ücret istemeyen bu kimselere tâbi olun, çünkü onlar hidayete ermiş kimselerdir." (Yasin 21. ayet)
"Her insan topluluğunu imamları ile birlikte çağıracağımız o günde kimlerin amel defteri sağından verilirse, onlar, en küçük bir haksızlığa uğramamış olarak amel defterlerini okuyacaklar. " (İsra 71. ayet)  DEVAMI İÇİN TIKLAYINIZ..

Cezbe ne demektir, nasıl olur ?

Cezbe ne demektir, nasıl olur ?
Çoğu insanın merak ettiği, insanların, bilmeden cahilce sofileri eleştirdiği, cezbe konusuna değinmek istiyorum. Cezbe, haktır ve Asrı Saadetten beri bazı müminlerin yaşadığı manevi halden, coşkunlukla kendinden geçmeye sebeb olan bir manevi lezzetten ibarettir.
 
İlk cezbelenenlerden biri Bilali Habestir (r.a.) Bilali Habeşi (r.a.) Efendimiz (sav), Mescidi Nebevide iken bir zaman cezbelenip kendinden geçti. Diğer sahabi efendilerimiz, onun bu haline akıl erdiremedi, Peygamber (sav) huzurunda bağırıp edip böyle taşkınlık yaptığı için ona kızdı. Çünkü sahabiler, Peygamber (sav) huzurunda, sanki başlarının üzerinde bir kuş varmış da uçup kaçacakmış gibi, sukunetle ve edeble dururlardı. Terbiye ve hürmetleri had safhadaydı. Hz. Bilal efendimiz onlara :"Eger hidayet, Peygamber (sav) elinde olsaydı; efendimiz ilkönce, akrabalarından, en yakınından başlar; sırasıyla arkadaşlarına, tanıdıklarına, sonra da kavmine öncelik verirdi. Halbuki ben onların çoğundan önce hidayete erdim. Onlardan bazılarına ise, hidayet hiç nasip olmadı. İmansız gittiler. İşte benim coşkunluğum bundandır."diye söylemiştir. İşte, hidayet ancak Allahın elindedir.

Cezbenin çeşitleri vardır: Kimileri ağlar, kimileri güler, kimileri değişik bir lisanla konuşur; ama kimse konuştuğundan birşey anlamaz. Kendinden geçip de bağırıp çağırmak, elinde olmadan çeşitli sözler sarfetmek de cezbe çeşitlerinden sayılır. İşte bu haller, bazen Allah cc. adı duyulduğunda veya anıldığında, bazen Peygamber as. zikredilmesi esnasında, bazen Gavsın adı geçtiğinde ve yahut görüldüğünde, ortaya çıkar. Kuran-ı Kerim okunurken de cezbe halinin yaşandığı çok görülmüşrür. Bunların hepsi manevi bir muhabbet ve zevkin tesiriyle meydana gelmektedir. Günümüzde cezbe, Menzil'de ve Menzile bağlı sofiler hariç yeryüzunde nadiren görülmektedir.


Cezbe ehlinin en önemli prensibi; cezbeyi tutmak, gizlemek olmalıdır. Cezbe, istifar etmeye benzetilebilir. Çünkü insan, kusma ihtiyacı olduğu zamanların çoğunda bunu yapmaz ve gizler ve kusmayi tutabilir. Cezbe ehli de, yaşadığı bu gûzel manevi muhabbet halini mümkün olduğunca saklamalıdır. Amelimize, halimize riya karışma ihtimali varsa çok dikkatli olmamız gerekir. Çünkü riya, bütün güzellikleri bozucudur. Bu sebebten, cezbeyi tutmamız gerekir ve kesinlikle yalan cezbeden uzak durulmalıdır. Yalan cezbeye girenler var, kesinlikle Gavsımız razı değil ve çok kızıyor, herkes bilsin şeytana uymasin yalan cezbe şeytandandir.
 
 
S. İhsan Erol
 
 
Mevlana Hz. Mesnevi Şerifte cezbe konusunu işlemiş ve daha birçok İslam alimi cezbeyi tarif etmişlerdir.


KAYNAK:http://naksibenditarikati.com/kategori.asp?katID=20

Asıl "Rabıta" Şirktir Diyenler Şirktedir..

Rabıta şirktir diyip kenara sıyrılmaya çalışırlar, ama asıl tehlikenin farkına varmazlar..

Besmele, hamdele, salat ve selamdan sonra..

Hâlis Mü'minler olan muteşerri' Tasavvuf ve Tarikat yolcularını şirkle itham eden ve rabıta amelini işleyen ehl-i îmânı müşrik olmakla yaftalayan asrın Hâricîleri türetildi. Râbıtanın şirk olduğuna dair, delâletleri kat'î veya zannî ne bir ayet ne de sahih yahut zayıf bir hadis getiremeden bu çirkeflikleri sergilemektedirler.
Yaptıkları sadece müşrikler hakkında başka meseleler için gelen nasları bulup rabıtayı onlarda söylenenlere kıyas etmekten ibarettir. Kıyasın ameli meselelerde hüccet olduğu, Ehl-i Sünnet'in Cumhuruna göre -ki hamdolsun bizler de onlardanız- kabul edilse bile, Zâhiriyye mezhebince reddedilmektedir. Akîdede ise kıyas -ancak zan bildirmekte olduğundan- hiçbir Ehl-i Sünnet âlime göre delil olmaz. Böyle bir kıyası akîdede bile delil alıp onunla Müminleri şirkle suçlamak gibi delilik yahut cahillik veya sapıklık ancak bu Yeni Haricilerin şanı olsa gerektir. 
Bu Yeni Hariciler -Asrın Deccalı'nın da şiddetle karşı olduğu- Şerîat dairesindeki Tasavvuf ve Tarikat erbabına ve ehl-i zikre son derece düşmandırlar. Burada sizlere -inşâellah- bu rabıta meselesinin sadece bir yanını ele alacak, ona şirk, rabıta yapanlara da müşrik diyenlerin ortak vasfından söz edeceğiz..
Râbıta, onu yapanların bir kısmına göre sadece kâmil bir zatı tasavvurdan, kimilerine göre de hem tasavvur (zihinde ve akılda canlandırma) hem de istimdat ve istiğaseden (yardım istemekten) ibarettir.
Tasavvur'un -değil şirk- haram veya mekruh yahut ta hilâf-ı evla olduğunu söyleyen dünden bu güne aklı başında -cahil veya âlim, kâfir yahut Mümin- hiçbir kimse bilinmemektedir, yoktur. Haram ve şirk hükmünü vermekte çok rahat olanların belki de başlarında yer alanlardan biri olan İbnu Teymiyye bile bunun mubah ve güzel olduğunu söyler.[1]
Ayrıca bu tasavvur fıtrî bir şey olmakla bir kimseden ondan uzak durmasını istemek, ona mutlak olarak bu yükü yüklemek, teklif-i mâ lâ yutak (kula, güç yetirilemeyecek bir yükü yüklemek) alacağından Şer'an caiz bile değildir. Zîra bir şeyleri, hele sevilen kişileri hiçbir şekilde zihinde canlandırmamak kişinin gücünün sınırlarını aşan ve taşan bir iştir.
Hatta tasavvur meselesine başka bir zaviyeden bakıldığında bütün kadıyyelerin ilk yarısının tasavvurlardan, ikinci yarısının da tasdiklerden ibaret olduğu görülecektir. Bu, ilim sahiplerince bilinen bir şey olup açıktır; tasavvursuz hiçbir hüküm verilemez..
Hatta tasavvurlardan bazısı Allah'ı zikretme sebebi olmakla zikirdir; dolayısıyla da en güzel ve en büyük amellerden olduğu hadislerle sabittir.
Nitekim Ahmed İbnu Hanbel ve başkaları,   DEVAMI İÇİN TIKLAYINIZ..

Dr. Ahmet Çağıl Sohbet

Dr. Ahmet Cemil Çağıl'ın Özgeçmişi
Osman Nuri Bey ve Dilber Hanımın evladı olan Dr. Ahmet Cemil Çağıl, 1932 yılı sonbaharında babasının öğretmenlik yaptığı Yozgat ili Ahmet Fakılı Köyü'nde dünyaya geldi. 1944 yılında ilkokulu bitirdikten sonra 1947'de İskilip ortaokulundan, 1950'de Çorum lisesinden mezun oldu.
1950'de Ankara Tıp Fakültesi'ne başladıysa da tahsiline 1951 yılında İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde devam etti. Bu yıllarda 125 TL. devletten burs alarak okuyor, yaz aylarında İskilip'e gelip tatil yapmak yerine hastanelerde hocalarının yanında pratiğini geliştiriyordu.
1956 yılında Tıp Fakültesini bitirerek Zonguldak'ın Ulus kazasına doktor olarak tayin edildi. 1957'de askere giden Dr. Ahmet Bey, Diyarbakır'da yedek subaylığını tamamladıktan sonra bir muayenehane açarak bu ile yerleşti. Uzun yıllar Diyarbakır halkına maddi-manevi hizmetlerde bulundu.
Dr. Ahmet Bey, hastalarıyla yakından ilgilenmesi, fakirleri gözetmesi ve babasının tavsiyesine uyarak Cuma günleri hastalarını ücretsiz muayene etmesindne dolayı kısa zamanda tanınıp Diyarbakır halkının sevgi ve saygısını kazandı.
1965 yılında Gavs-ı Kasrevi Seyyid Abdulhakim hazretlerini tanıdı. Bu ilk görüşmenin hikayesi şöyledir: 1965 yılında hemşerisi Ahmet Şahin beyin tayini Diyarbakır'a çıkar. Ailecek görüşürler. Ahmet Şahin bey her hafta sonu aksatmadan mürşidini ziyarete gitmektedir. Doktora beraber ziyarete gitmeyi teklif eder. Doktor beyin şahit olduğu bazı yöresel uygulamalardan dolayı bu konuda ki kanaati olumsuzdur. Ahmet Şahin bey, gözleriyle görerek kanaat sahibi olmasını ister ve âlimleri ziyaretin önemini anlatarak onu iknâ eder. Doktor beyin arabasına binerek Kasrik köyüne doğru yola çıkarlar. Köyün yolu yoktur. Yakınlarda bir yere arabayı bırakarak, üç kilometrelik çamurlu patika yolu yürüyerek tırmanırlar. Camiye girince Gavsı Kasrevi (ks) hazretlerinin pencere kenarında Kuran-ı Kerim okurken yandan çarpan ikindi güneşinin ışıklarıyla oluşan muhteşem siluetiyle karşılaşırlar. Gavsı Kasrevi (ks) hazretleri Doktor Bey'e kendi öz babası şeklinde görünür.
Ahmet Şahin Bey ise Doktor'un o anda etkilendiğini, karşılaştığı bu muhteşem siluete görür görmez vurulduğunu ifade ediyor. Bundan sonra Gavsı Kasrevi (ks) hazretleri nerede ise Dr. Ahmet Bey de oradadır. Hafta sonu tatillerde, fırsat bulduğunda, emredildiğinde Gavsı Kasrevi (ks) hazretlerinin yanındadır. Devam eden yıllarda bütün hizmetlerin içinde o vardır. Her türlü hizmeti itirazsız, canu gönülden teslimiyetle, aşk ve muhabbetle yapar.

Dr. Ahmet Çağıl; Makina Müh. Mehmet Çağıl ve Mustafa Çağıl’ın kardeşidir. Oğulları Dr. Hasan Çağıl (Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu Başkanı); Dr. Hüseyin Çağıl (Emsey Hastanesi-İstanbul), Taha Çağıl (Elektronik Mühendisi) ve Sıddık Çağıl (Semerkand Gurubu Yönetici) ve Opr.Dr. Nurullah Çağıl’ın da babasıdır.

26 Nisan 2013 günü ebedi aleme intikal etmiştir. 
Hizmetle geçirdiği nurlu çalışma hayatının ardından emekliliğini müteakip Dr. Ahmet Bey 1994 yılında Çorum'a gönerek hizmetlerine devam eder.

Dr. Ahmet Çağıl'ın kabri sevdiklerinin yanında, günümüz ehli beyt diyarı olan Adıyaman Kahta ilçesi Menzil köyü Merkadı Şerif kabristanlığındadır. 
Kendi anlattığı anı ve tasavvufi sohbetlerinden oluşan Yar İle Şimdi adlı kitabından alıntıdır.

******** BİR ANI *******

Rahmetli Doktor Ahmet Çağıl abi başından geçen bir olayı Gavs-ı Sani Hazretlerinin kardeşi Seyyid Abdülhalim'e anlatmış. Seyidimde bize anlattı.

Diyarbakır'da doktorluk yaparken, doktor azdı.Evlere de gidiyorduk. Kim çağırsa Allah rızası için koşuyorduk. Bütün insanlara yardım etmeye çalışıyorduk. İrşat faaliyetlerine de devam ediyordum. İnsanlar tövbe edip, vatanını miletini seven Allah'tan korkan insan oluyordu. Bazı çevreler bundan rahatsızlık duymuş olmalı ki, gece doktor lazım deyip üç kişi geldi. Bende hemen arabaya bindim. Madem, niyetleri beni öldürmekmiş. Gittik, beni ıssız bir yere getirdiler, sonra arabadan in dediler. Anladım beni öldürecekler. Gavsı Bilvanisi Hazretlerinden himmet istedim. Üçüde sallandılar yere düştüler kendiliğinden. Bende hemen arabaya bindim. Geri Diyarbakır'a geldim. Himmetleriyle kurtuldum. Gavsı Bilvanisi Hazretlerinin yanına gittiğimde başımdan geçenleri anlattım. Gavs Hazretleri artık evlere gitme buyurdular. Ondan sonra evlere gitmedim. Hastanede hastalara bakmaya başladım.

Nakleden; S. Mehmet Erol - Zile

Allahu Teala Dr. Ahmet Çağıl büyüğümüzün makamını âli etsin. Ne mutlu ona, Sadatı Kiram'a sadık bir mürid olarak göç etti, darısı bizlere inşaAllah.


**************


Kendi anlattığı anı ve tasavvufi sohbetlerinden aşağıda ki kitaplarını üzerine tıklayarak ulaşabilirsiniz. 







Rahmetli Mehmet Yarbay İle İlgili Bilgiler


Rahmetli Mehmet Yarbay'ın Ardından..

Rahmetli Mehmet Yarbay'ın Ardından..

Resulullah Bahçesinde Üç Gül Gördüm diyerek, hizmetinde bulunduğu büyük evliyaların sevgisini alarak göçtü bu dünyada..

İlk olarak Gavs-i Kasrevi Seyyid Abdulhakim hazretlerine mürid olan, Gavs-i Kasrevi hazretlerinin vefatından sonra Seyda Muhammed Raşid Erol hazretlerine mürid olan, Seyda hazretlerinin de vefatından sonra, şu an Adıyaman Kahta ilçesi Menzil köyünde ikamet buyuran Gavsı Sani Seyyid Abdulbaki Erol hazretlerinin müridi ve vekili olarak Almanya'da nice kutlu hizmetlerde bulunan, binlerce müslümana muazzam sohbetler eden, gurbette ki vatanından uzak olan din kardeşlerimizin yüreklerine su serpen ve daha sayamayacağımız güzellikleri barındıran, başka kapıda ki halifeliği bu kapıda ki köleliğe değişmem diyerek sadakat örneği gösteren, üç büyük Evliyanın hizmetinde bulunmuş, çok değerli emekli yarbay Mehmet Ildırar Hocamız 18.08.2012 arefe günü sabah girdiği yoğun bakımdan Hakkın rahmetine kavuşmuştur...
Ne güzeldir ki arefe günü sevgilisine gitti, bayram günü Rabbinin yanında olacak... Rabbim Ondan Binlerce Kez Razı Olsun... Biz şahidiz ki, hizmet ehli mütavazi müthiş bir insandı... Mehmet Yarbay, emekli olduğu TSK'nın tarihine de insanların gönlünde taht kurması ile altın yıldızla gereken bir zat idi, gerçek gönül ehli bir komutan...


Naaşı 19.08.2012 Pazar, Ramazan Bayramının 1. günü Adıyaman Kahta ilçesi Menzil köyünde defnedilmiştir.


Almanya'da sohbetine giren abilerden Yarbay Efendinin birçok keramet ve özel hallerine şahit olduklarını dinledik, ama kendileri keramete iltifat etmezdi, derdi yüce İslama hizmetti.

Ümmeti Muhammedin istifade etmesi için sohbetleri genelde ses kaydına çekilirdi, bir ses kaydında kendi ağzından bir rüyasını anlatmıştı, aşağıda bu rüyayı okuyarak, Allah'ın sevdiği bir kulu olduğunu anlamamak hiçde zor olmayacaktır..

Gavs-ı Sânî (k.s) Hazretleri'nin Yarbay Mehmet Ildırar'a MüjdesiYarbay Mehmet Ildırar Hocaefendi ile mâzisi eşkıyâlıkla bilinen ve büyük bir kerâmetle Gavs-ı Bilvânisî (k.s) Hazretleri’nin sofiliğe kabûl ettiği Abdülcelil (Celilo) aralarında âhiret kardeşi olmuşlar.

Hizmetler, ibâdetler, çileli zamanlar derken, Abdülcelil bir gün vefât etmiş. Rahmetli olunca, Menzil’e defnedilmiş. Aradan hayli zaman geçmesine rağmen, Yarbay Mehmet Ildırar Hocaefendi, âhiret kardeşi Abdülcelil’in neden hiç rüyâsına girmediğine içerlemiş. Yolu tutmuş, Menzil’deki kabrine gelmiş. Mezarın ayakucuna oturmuş, hüzünlü bir hâlde “Ey benim âhiret kardeşim Abdülcelil! Onca zaman geçti, neden hiç rüyâma gelmedin?” diyerek ve toprağı eliyle okşadığı hâlde ağlamış. Bir miktar durduktan sonra, oradan ayrılmış. O gece uyuduğunda, Abdülcelil rüyâsına gelmiş ve “Mehmet kardeşim, elhamdülillah ben çok iyiyim, rahatım yerinde. Allah, Sâdâtlardan râzı olsun. Onların sâyesinde rûhum âzâd edildi. Beni kabre koyup üstümü kapadığınızda bir zât geldi ve kefenimin üzerine bir tane sarık koyup gitti. Hemen ardından şimşek gibi iki melek, Münker-Nekir geldi. Bana suâl edeceklerdi ki, kendi aralarında ‘Vallâhi bu Sâdatların sarığı!’ diyerek uzaklaşıverdiler.” diye sohbet etmiş. Gene rüyâ esnâsında Yarbay Mehmet Ildırar Hocaefendi, Abdülcelil’e “Peki, bana bir nasihat eder misin?” deyince, Abdülcelil “Kul haklarını öde. Çünkü kul hakkı çok olanlar kabirde hapis kalıyor. Kul hakkını ödeyenlerin rûhu âzâd ediliyor, serbest dolaşıyor.” nasihatinde bulunmuş. Yarbay Mehmet Ildırar Hocaefendi rüyâdan uyanmış, derhâl Gavs-ı Sânî (k.s) Hazretleri’ne giderek anlatmış ve “Sultânım! Abdülcelil’in kefenine koyduğunuz sarıktan bir tane de ben isterim.” diye ricâ etmiş. Bu duruma cevâben Gavs-ı Sânî (k.s) Hazretleri buyurmuş ki: “Mehmet, sanmam ki Sâdâtlar sana yedi taneden az bıraksın!”

Allah makamını âli etsin.

Semerkand şirketler grubu bünyesinde ki İstanbul Kurtköy'de ki Emsey hastânesinde vefât eden Yarbay Mehmet Ildırar Hocaefendi'nin vefâtından evvel baygınlık geçirmeden dudaklarından dökülen son sözler: "Ben hastânede itikâfa gireceğim. Hızır geldi, Peygamberimiz geldi!" olmuştur.

Menzil'deki sabah namazından sonra defnedildiği ilk günün görüntüsü...


Yarbay Mehmet Ildırar’ın Cenazesi Sabah ezanı okundu ve tekbir getirilmeye başlandı. Bir müddet sonra Gavs Hazretleri geldi. Sabah namazı kılındı ve binlerce kişi aynı anda tekbir getirdi. Dakikalarca süren tekbir sesinden müthiş bir uğultu çıktı. Sonra Yarbay Mehmet hocanın cenazesi cami kapısında göründü. Seyyidlerin çoğunu siyah giyinmiş gördük. Cenazeyi camiye soktular, ta minbere kadar getirdiler. Cenaze namazını bizzat Gavs Hazretleri kıldırdı.
Akabinde, Gavs Hazretleri’yle beraber 50-60 görevli, tabutu alıp Merkad’a gitti. Yarbay Mehmet hocamızı bizzat Gavs Hazretleri defnetti. Fakat defin işlemi çok uzun sürdü. Yaklaşık bir saat kadar camide sürekli tekbir getirildi. Sonra bayram namazı kılınıp hutbe verildi. Gavs Hazretleri tövbe verdi, el ziyareti vermedi. Binlerce kişiye patates yemeği, makarna, bulgur pilavı ikram edildi.



Aşağıda ki fotoğraf, Mehmet Yarbayımızın (Allah rahmet eylesin) Almanya'dan Türkiye'ye gelirken çekilen son fotoğraflarından biridir..

2012 Yılında vefat eden Rahmetli Mehmet Yarbayı Rüyasında Gören Risale Nur talebesinin anlattığı Muazzam rüya..




GAVSI SANİ SEYYİD ABDULBAKİ HAZRETLERİNİN SEYYİDLİK SOY DERECESİ

Hz. MUHAMMED MUSTAFA (SAV)

SEYYİD İMAM HÜSEYİN (RA)

SEYYİD İMAM ALİ ZEYNELABİDİN (KS)

SEYYİD ŞERAFEDDİN (KS)

S. MUHAMMED EL-MAĞFUR EBU FİRAS (KS)

SEYYİD MACEDDİN (KS)

SEYYİD EBU FİRAS (KS)

SEYYİD TACEDDİN (KS)

SEYYİD MUHAMMED (KS)

SEYYİD FELLAH (KS)

SEYYİD EBU FİRAS (KS)

SEYYİD KEMALEDDİN (KS)

SEYYİD KASIM (KS)

SEYYİD CAFER (KS)

SEYYİD İDRİS (KS)

SEYYİD KASIM (KS)

SEYYİD TACEDDİN (KS)

SEYYİD ALİ (KS)

SEYYİD MAHMUD (KS)

SEYYİD HASAN (KS)

SEYYİD HALİL (KS)

SEYYİD ALİ (KS)

SEYYİD SAİD EBUL-HAYR (KS)

SEYYİD HACE EBU TAHİR (KS)

ŞEYH SEYYİD KAL (KS)

SEYYİD TAHİR (KS)

SEYYİD MARUF (KS)

SEYYİD MUHAMMED (KS) [Şeyh Muhammed Diyaüddin ks. Hazretlerinin Halifesi]

SEYYİD ABDULHAKİM (KS)

GAVS-I SANİ SEYYİD ABDULBAKİ (KS)


GAVSI SANİ HAZRETLERİNİN NAKŞİBENDİ TARİKATI SİLSİLESİ

Hz. Muhammed Mustafa (sav)

Hz. Ebubekr Sıddık (ra)

Selman-ı Farisi Hz. (ra)

Ebu Muhammed Kasım Hz. (rah)

Şeyh İmam Cafer-i Sadık Hz. (rah)

Şeyh Bayezid-i Bistami Hz. (ks)

Şeyh Ebu Hasen Harakani Hz. (ks)

Şeyh Ebu Ali Farmedi Hz. (ks)

Şeyh Hace Yusuf Hemedani Hz. (ks)i

Şeyh Abdülhalık Gücdevani Hz. (ks)

Şeyh Hace Arif-i Rivegeri Hz. (ks)

Şeyh Hace Mahmud İnciri Fağnevi Hz. (ks)

Şeyh Hace Ali Ramiteni Hz. (ks)

Şeyh Muhammed Baba Semmasi Hz. (ks)

Şeyh Seyyid Emir Külal Hz. (ks)

Şeyh Şah-ı Nakşibend Hz. (ks)

Şeyh Alaeddin Attar Hz. (ks)

Şeyh Yakub-i Çerhi Hz. (ks)

Şeyh Ubeydullah Ahrar Hz. (ks)

Şeyh Mevlana Muhammed Zahid Hz. (ks)

Şeyh Mevlana Derviş Muhammed Hz. (ks)

Şeyh Hace Muhammed Emkeneki Hz. (ks)

Şeyh Muhammed Baki Billah Hz. (ks)

Şeyh İmam-ı Rabbani El-Müceddi Hz. (ks)

Şeyh Muhammed Ma’sum Hz. (ks)

Şeyh Mevlana Muhammed Seyfeddin Faruki Hz. (ks)

Şeyh Seyyid Nur Muhammed Bedauni Hz. (ks)

Şeyh Mirza Mazhar Can-ı Canan Hz. (ks)

Şeyh Abdullah-ı Dıhlevi Hz. (ks)

Şeyh Mevlana Halid-i Bağdadi Hz. (ks)

Seyyid Abdullah Hakkari Hz. (ks)

Şeyh Seyyid Taha Hakkari Hz. (ks)

Gavs-ı Hizani Şeyh Seyyid Sıbgatullah Arvasi Hz. (ks)

Şeyh Abdurrahman Tahi Hz. (ks)

Şeyh Fethullah Verkanisi Hz. (ks)

Şeyh Muhammed Diyaeddin Nurşini Hz. (ks)

Şeyh Ahmed Haznevi Hz. (ks)

Gavs-ı Kasrevi Şeyh Seyyid Abdulhakim Bilvanisi Hz. (ks)

Şeyh Sultan Seyyid Muhammed Raşid Hz. (ks)

Gavs-ı Sani Şeyh Seyyid Abdulbaki Hz. (ks)

Gel Menzile Menzile